11 Ekim 2015 Pazar

Tiyatro sanatçısı Mesut Alptekin, mütalâacı Üstün Akmen'i değerlendirdi!

Eleştiri yazısı yazamayan Üstün Akmen, "İFTİRA MÜTALÂASI" yazıyor!

Mesut Alptekin

12 Ekim 2015

Yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy eleştirmenlerin gereksizliği için diyor ki:


"Yapıt, sanat yapıtı olarak iyi bir düzey tutturmuşsa, ister ahlakÎ ister ahlak dışı olsun, sanatçının dile getirdiği duygu başka insanlara geçer; böylece de insanlar o duyguyu yaşarlar, dahası, herkes kendine özgü bir biçimde yaşar; bu durumda da her türden açıklama, yorum gereksizdir. Eğer yapıttan başka insanlara geçiş olmuyor, yapıt başka insanlara 'bulaşamıyorsa', hiçbir açıklama, yorum ona bu niteliği kazandıramaz. Bir sanat yapıtı yorumlanamaz; olacak şey değildir bu. Anlatmak istediği şey sözle anlatılabilir, açıklanabilir bir şey olsaydı eğer, sanatçı bunu kendisi sözle yapardı. Oysa o bu işi sanatıyla yapmıştır; çünkü öbür yöntemlerin, yapıtını yaratırkenki duyguyu aktarmada yetersiz kalacağını sezmiştir. Bir sanat yapıtını sözle açıklama ya da yorumlama, bir tek şeyi kanıtlar, o da o yorumlamayı yapana sanatın bulaşmadığını, daha doğrusu bu kişinin sanata kapılmaya yetenekli olmadığını kanıtlar. Biliyorum, şimdi söyleyeceğim söz epey şaşırtıcı gelecek ama şu bir gerçektir ki, eleştirmenler her zaman sanata kapılma yetenekleri en az olan insanlardır. Çoğu, kalemini kullanırken gözü pektir, ataktır; hemen hepsi akıllıdır, iyi eğitim almışlardır; gel gelelim sanata kapılma yetenekleri doğal değildir ya da körelmiş, dumura uğramıştır. O bakımdan da bu insanlar yazıp çizdikleriyle, kendilerini okuyan, izleyen, kendilerine inanan insanların beğenilerini iğdiş etmişlerdir ve etmeyi sürdürmektedirler."


Yukarıda okuduğunuz paragraf, Lev Tolstoy'un "Sanat Nedir?" isimli kitabında yer almakta olup, günümüz eleştirmenlerine bile ışık tutan, daha birçok örnekten yalnızca bir tanesidir. Eleştirinin, bir kişiye "eleştirmen" sıfatını kazandıracak denli benimsenmesi, onun, ayrıca kendi içerisinde "olumlu eleştiri" ve "olumsuz eleştiri" olarak ikiye ayrılarak, daha da önemsenmesine sebep olmuştur…


Sanatın, özellikle, tiyatro dalında "tiyatro eleştirmeni" sıfatına sahip olanlar, her zaman biraz daha dikkatimi çekmiştir. Neye göre, kime göre, hangi özelliklerine göre bu sıfata sahip olabildiklerine anlam veremediğim bu kişiler, "olumsuz eleştiri" başlığı altında, sözde, sahnede bulmak isteyip de bulamadıklarını, sanatın eksik gördükleri yönlerini, kaleme alarak, sanatı, kelimelerle tarif etme gafletine düşmüşlerdir. "Olumlu eleştiri" başlığı altında ise, sahnedekine övgüler düzerek, zıttı gibi bir izlenim uyandırsa da, sanatın güzel yanını dahi, kelimelere sığdırmayı başararak, sanatın anlamını düşürmüş, sınırlarını daraltmışlardır…


Tiyatro izleyicisi birçok insanın, izlediği oyun üzerine, kendilerine göre elbette değerlendirmeleri olacaktır. Hattâ içlerinden birçoğu, "tiyatro eleştirmeni" sıfatını almış kişilerden çok daha fazla ağır ithamlarda bulunabilecek ya da yere göğe sığdıramayarak, sayfalarca methiyeler düzebilecek iken, "tiyatro eleştirmeni" sıfatı, bu kadar net bir biçimde, nasıl kazanılabilir? Buna hiçbir anlam verebilmiş değilim…


"Tiyatro eleştirmeni" tiyatronun dûayeni midir? Tiyatroyu, en ince ayrıntısına kadar "en iyi bilen" midir? Kusursuz mudur? Peki, kendisinin yanlışları ya da eksikleri yok mudur? Varsa eğer, eleştirmen de eleştirilebilir mi? Eleştirilebilirse, onu eleştiren de, yanlışları ya da eksikleri yüzünden, eleştirilebilir mi? Bu durumda, herkesin yanlışı ve eksikleri bulunabileceğine göre, ülke nüfusunun tamamı, eleştirmenliğe yönelmez mi? O hâlde, kimin söylediği daha geçerli? Hangisi gerçek anlamda eleştirmen kabûl edilecek? "Tiyatro eleştirmeni" sıfatını alanlar, neye göre bu kadar sivrilebiliyor?


Dünyada en çok okunan yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy, yine diyor ki:


"… son zamanlarda tanık olmaya başladığımız sanat eleştirisi, yani herkesçe değil, asıl önemlisi de sıradan insanlar tarafından değil, bilginler, yani pek doğal olmayan ve kendilerine güvenleri tam kişiler tarafından yapılan sanat değerlendirmesi.


Bir arkadaşım eleştirmenlerin sanatçılara karşı tavırlarını değerlendirirken, şakayla karışık, 'Eleştirmenler, akıllılar üzerine değerlendirmelerde bulunan ahmaklardır.' demişti. Her ne kadar tek yanlı, eksik, kaba gibiyse de, bu saptamanın hem belli ölçüde gerçek payı içerdiği, hem de eleştirmenlerin sanat yapıtları üzerine yaptıkları sözüm ona açıklamalardan çok daha adil bir yargı olduğu yadsınamaz.


'Eleştirmenler açıklarlar.' İyi de, ne açıklarlar?


Sanatçı eğer gerçek bir sanatçıysa ve yaratma sürecindeki duygusunu yapıtına yansıtmış, bu yolla da duygusunu öbür insanlara geçirmeyi başarmışsa, burada kim, neyi açıklayacaktır?"


Örnek olarak, tiyatro eleştirmeni Coşkun Büktel'in, kendi kaleme aldığı kitaplarında, www.facebook.com ve www.twitter.com profillerinden yaptığı kendisine ait paylaşımlarda, çok sayıda yazım yanlışı ve mantık hatası bulunurken ve bütün bunları "Ben ne diyorsam doğrusu odur. Benim söylediğimle yetinmek zorundasın!" gibi çürük kokan bir mantıkla açıklarken, kendisi ne kadar kusursuzdur? İkinci bir örnek olarak, Üstün Akmen, Hilmi Bulunmaz'a karşı düzenlenen "Hukuksal Linç Kampanyası" sürecinde, sözüm ona "bilirkişi" olarak, taraflı biçimde "MÜTALÂA" yazdıktan sonra, ne kadar temizdir? Bu noktada, eleştiri hangi boyutlarda dikkate alınacaktır? Örneğin, Coşkun Büktel'in, haklı olmasına rağmen, Üstün Akmen'e yönelttiği şu eleştiri, Büktel'in marifetlerine bakıldığı zaman, okuyuculara ne denli samimi gelecektir: 


"COŞKUN BÜKTEL'İ 'KÜFRETMEKLE' SUÇLAYAN ÜSTÜN AKMEN, YÜCEL ERTEN'İN 'DALYARAK' DOZUNDA KÜFÜRLERİNİ HATIRLAMAK İSTEMİYOR


Dün akşam Küçük Sahne'de yapılan 'açık(?) oturumun' yöneticisi, linççi Üstün Akmen, durup dururken, tek kelime etmeksizin seyirciler arasında oturmuş efendice paneli izlemekte olan Coşkun Büktel'e, adını da vererek, küfürbaz olduğu iddiasıyla sataştı. Büktel'in belgeli yazılarına cevap veremeyen linççilerin, o yazılardaki bazı (haklı olduğu oranda sert) ifadeleri bahane ve o ifadelerdeki haklılığı göz ardı ederek, Büktel yazılarını 'küfür ya da hakaret' diye karaladıkları biliniyordu. Ama karalama, hiçbir zaman dün akşamki kadar damdan düşme, dün akşamki kadar kışkırtıcı, dün akşamki kadar tutarsız olmamıştı. Çünkü, Büktel'in asla kullanamayacağı kadar galiz, apaçık küfürleri yazı diline dökebilmiş tiyatromuzdaki tek adam olan Yücel Erten, oturumun yöneticisi Akmen'in hemen yanıbaşında konuşmacı sıfatıyla oturmaktaydı. Akmen, 'Ortadaki sandık sike sike usandık', 'dalyarak', 'dörtveren', 'Çüktel' gibi, (sözlüklere asla giremeyecek kadar galiz) küfürleri yazı dilimize 'kazandıran' Yücel Erten'in yanı başında oturmakta olduğunu mu unutmuştu? Yoksa o küfürleri Mustafa Demirkanlı gibi Akmen de mi mazur görüyordu? Yoksa 'ben küfüre küfür demem Büktel söylemedikçe' diye (tezekten daha değersiz) bir teze mi inanıyordu? Yoksa yamacına oturttuğu Yücel Erten'in adlı adınca yazdığı o galiz küfürleri hatırlamak bile istemiyor muydu? Üstün Akmen'e ve bilmeyen / hatırlamayan / hatırlamak istemeyen herkese, bir arşiv yazımızla, kaynak ve belge göstererek açıklıyor / hatırlatıyoruz:


ARŞİV: Linççilerin 'sıvaları' dökülüyor:


COŞKUN BÜKTEL'İ 'KÜFÜRBAZ' DİYE NİTELEYEREK BÜKTEL'E KARŞI GÜYA 'TEMİZ TİYATRO' ADLI BİR LİNÇ KAMPANYASINA KATILMIŞ OLAN LİNÇÇİ YÜCEL ERTEN DİYOR Kİ:


Aaa, arkadaşlar şimdi gördüm bu Adem Dinç denen dalyarağı. Bu dörtvereni engelliyorum. Siz de zaten yeteri kadar 'ortadaki sandık sike sike usandık' yapmışsınız. 


Bozmayın asabınızı bu apdestsizlere :)


(KAYNAK: Yücel Erten'in kendi facebook sayfası. www.coskunbuktel.com/yucelertenkufur.htm


NOT: Silme, kazıma, 'engelleme' gibi sansürcü ve linççi yöntemlere karşı, üstte linkini verdiğimiz, söz konusu Yücel Erten sayfasını tümüyle aynen kopyalayıp kendi sitemizde yayınladık.


Yücel Erten denen bu devlet beslemesi, şımarık ve ağzı bozuk, küstah herif, bir zamanlar DT genel müdürüydü ve Büktel'in eleştirileri yüzünden Theope'yi engellemek, en akılda 'kalıcı' marifetiydi.


ARŞİVİN KAYNAĞI: www.coskunbuktel.com/buktelyildizsahnesikapatmasi.htm                                                                                                                                         

KÜÇÜK SAHNE 'AÇIK(?) OTURUMU' VİDEO KAYDININ LİNKİ ŞU SAYFADAKİ METNİN HEMEN ALTINDA:  
www.coskunbuktel.com/bukteldemirkanlisavcibuktelianlamadi.htm"

Tiyatro oyunları üzerine yazdığı yazıların, büyük bir çoğunluğunun, sadece övgüden oluşması, bu övgü yazılarını "eleştiri" başlığı altında yayınlaması, Üstün Akmen’in, bende, amiyâne bir tabirle, camia ile ne kadar "ahbap çavuş ilişkisi" içinde olduğu izlenimini uyandırmıştır hep. Bu sebeple, kendisini "eleştirmen"den ziyâde "övüştürmen" olarak nitelendirmiştim kendimce…


2 Kasım 2014 tarihinde, Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Genel Sekteri Dr. Michel Váis'in, "Tiyatro Eleştirisinde Meslek Etiği" başlıklı konuşmasını dinlemek üzere, Hilmi Bulunmaz ve Yetkin Yüksel ile birlikte, konuşmanın yapılacağı Zorlu Center PSM'de ki yerimi almıştım. Ama o da ne?  (o dönemki) Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, Türkiye Genel Başkanı, Sayın Üstün Akmen orada yok! "Herhâlde, ilerideki dakikalarda katılacaktır" deyip beklemeye devam ediyorum ancak o gün, Üstün Akmen, hiç ortalıklarda gözükmüyor! Buna tek şaşıran elbette ki ben olmuyorum, "tiyatro düşünürü" Melih Anık da, bu konuda şaşkınlığını gizleyemiyor ve "Dr. Michel Váis, Üstün Akmen, Zeynep Oral ve IATC ve de TEB" başlıklı, şöyle bir değerlendirme yazısı kaleme alıyor: 


"Geçtiğimiz günlerde Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Derneği (İng. IATC: The International Association of Theatre Critics) Genel Sekreteri Dr. Michel Váis Türkiye'ye geldi. Dr. Michel Váis, 2 Kasım 2014 Pazar Saat 10.00-12.00 Zorlu Center PSM, Meydan Fuaye'de 'Tiyatro Eleştirisinde Meslek Etiği' başlıklı konuşma yaptı.


Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, Dr. Michel Váis'nin Türkiye’ye gelişini mesaj atarak şöyle duyurdu:


'Mensubu olduğumuz Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Derneği'nin Genel Sekreteri, Kanadalı tiyatro eleştirmeni Dr. Michel Váis 'Tiyatro Eleştirisinde Meslek Etiği' başlıklı sunum yapmak üzere …'


Bu toplantıyı Tiyatro Eleştirmenleri Birliği organize etmeliydi. Ama programı organize eden, TiyARTro.(www.facebook.com/tiyartro) Belki de bu yüzden Tiyatro Eleştirmenleri Birliği toplantıyı parmağının ucuyla tuttu. 


Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, her vesile ile 'Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Derneği'nin Türkiye merkezi, mensubu' olduğunu ifade ediyor. Türkiye'de tiyatroyu ilgilendiren onlarca olay oluyor ama hiç biri Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Derneği'nin  http://www.aict-iatc.org/ adresinde yer almıyor.Ortak yapılan bir çalışma da yok.. 


http://www.aict-iatc.org/aict-6b.html adresinde Tiyatro Eleştirmenleri Birliği ‘Turkish section’ olarak tanımlanıyor. Üstün Akmen 'Member , President, Turkish section of IATC', Zeynep Oral da 'Honorary Vice-President' olarak yer alıyor.


'Mensubu olduğunuz’u söylediğiniz bir derneğin Genel Sekreteri Türkiye'ye  geliyor, 'Türkiye Merkezi President' ve 'Honorary Vice-President', onun konuşma yaptığı  toplantıya katılmıyor.  Ama aynı kişiler ertesi gün İBBŞT'nın Kerbela Gala'sında salondalar.


Öte yandan Tiyatro Eleştirmenleri Birliği internet sayfasında Genel Sekreterin toplantısı ile ilgili  haber yok. Habere bağlantı yok, Genel Sekreter ile yapılmış kapsamlı röportaj yer almıyor. 


Ben meslek hayatımda böyle bir ciddiyetsizlik ve sorumsuzluk görmedim. Düşünün ortak iş yaptığınız yabancı bir şirketin üst düzey yöneticisi ülkenize geliyor ve siz onunla birlikte görünmüyorsunuz ona sahip çıkmıyorsunuz. Bu tiyatromuzun ne halde olduğunun da en iyi göstergelerinden biridir. Orada burada 'üfür, es' ama yapman gerekeni yapma.


Ben toplantıya, 'President, Turkish section of IATC' katılır diye katılmadım. 'Tiyatro Eleştirisinde Meslek Etiği' başlıklı toplantıda kendimi tutamayıp 'President, Turkish section of IATC'in 'intihal' yaptığını, bir yazıdan iki yazı çıkardığını, 'MÜTALÂA' yazdığını ağzımdan kaçırırım da yabancının yanında rezalet çıkar diye korktum. 'Kol kırılır yen içinde kalır' diye düşündüm."


Görüldüğü üzere, Melih Anık, Üstün Akmen'in bu konudaki tutumunu yada "tutumsuzluğunu" bu sözlerle açıklıyor ve ayıbını Üstün Akmen'in yüzüne vuruyor…


"Eleştiri" başlığı altında, övgü yazıları yazarken yaratıcılığının(!) ve üretkenliğinin sınırlarında gezen Üstün Akmen, gerçek bir eleştiri yazısı yazmak istediğinde ise tıkanmanın eşiğine geliyor ve bu tıkanmanın verdiği "kalem kabızlığı" ile kendi kendini kopya etmeye başlıyor. Bunun en somut örneğini ise yine, "tiyatro düşünürü" Melik Anık'ın "Özür Dileyin Üstün Akmen…" başlıklı yazısında açıkça görüyoruz:


"'Tiyatro Eleştirmenleri Birliği , Meslek Etiği ve İntihal' başlıklı yazımın altına eklenen bir yorumu okuduğumda olayın farkına vardım. 

http://melihanikdokunus.blogspot.com.tr/2014/11/tiyatro-elestirmenleri-birligi-meslek.html

Yorum şuydu:


‘Melih bey merhaba, bir tiyatro izleyicisi olarak bir üzüntümü paylaşmak istedim. İlgiyle takip ettiğim bazı yönetmen ya da oyuncular hakkında değerlendirme yapan değerlendiricilerin yazdıkları beni çoğu zaman üzüyor. Verilen emek adına yazılan değerlendirme herkes için bilgilendirici ve aydınlatıcı olmalı diye düşünüyorum. Bu yazım kimseyi rencide etmek için değil ya da düşünceme destek bulmak için de değil. Üzüntümü tartışmak: Çok sevdiğim bir oyuncuyu izlemek için gittiğim bir oyun hakkında yazılan bir değerlendirmeyi okudum. Sonra bu değerlendirme yazısını yazan beyefendinin aynı oyunu başka bir tiyatro tarafından oynandığında da değerlendirme olarak yazdığını gördüm. Bazı değişiklikler olsa da çoğu yerde isimlerin değiştiği ama kişiler hakkında yazılan değerlendirmenin nerdeyse birebir aynı olduğunu gördüm. Ve üzüldüm, gerçekten üzüldüm verilen emekler adına üzüldüm. Üstün bey, oyuncuya ve tiyatroya değer veren bir beyefendi ve fakat İstibdat Kumpanyası'nın iki farklı tiyatro tarafından oynanışı hakkındaki değerlendirme yazıları beni gerçekten üzdü.’


Anladım ki Trabzon Devlet Tiyatrosu tarafından 2009-2010 sezonunda,  Tiyatro İstanbul tarafından 2014-15 sezonunda sahnelenen İstibdat Kumpanyası oyunları için Üstün Akmen iki eleştiri yazmış. Aslında iki eleştiri demek zor. Üstün Akmen ilk yazısını şablon olarak kullanmış  ve isimleri değiştirerek ikinci yazıyı kotarmış.


Ben her iki yazıyı aşağıda arka arkaya veriyorum. İki yazıda ortak olan kısımları aynı renge boyadım.


Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Derneği eski başkanı Üstün Akmen'in yaptığına inanamıyorum. Üstün Akmen gene bir yazıdan iki yazı çıkarmış, kendi yazdığı yazıyı intihal etmiş (!) Her iki oyunda da aynı yönetmen, koreograf, kostüm ve dekor tasarımcısının çalışmış olması bu yaptığını mazur göstermez. Farklı oyuncuları aynı ifadelerle övmesi inanılmaz bir ciddiyetsizlik ürünü. Bunu Türkiye'nin duayen eleştirmeninin yapması hem kendisi hem de tiyatromuz için çok acı. Daha önce kendisini uyarmıştım, 'tın'mamıştı. Umarım Üstün Akmen bu kez özür diler.


Tiyatro camiasının bu olayı umursayacağını sanmıyorum. Üstün Akmen'in elinden ödül almaya devam ederler."


Yukarıdaki, Melih Anık yazısıyla ilgili görselleri görmek için tıklayınız: 

http://melihanikdokunus.blogspot.com.tr/2015/04/ozur-dileyin-ustun-akmen.html

Eleştirmenliği, bu şekilde sahiplenmiş olan, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, Türkiye Genel Başkanı (Artık eski başkan. Çünkü "İFTİRA MÜTALÂASI" yazdığı için yıpranınca görevden alındı!) Üstün Akmen'in, Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Genel Sekreteri Dr. Michel Váis'i sahiplenmemesinin, ne denli doğal bir durum olduğunu da gayet rahat bir biçimde anlayabiliyoruz…


Özetle, ihtiyacımız olan şeyin "tiyatro eleştirmeni" değil, "tiyatro düşünürü" olduğunu, hatta, salt tiyatro değil, genel olarak sanatın, Hilmi Bulunmaz gibi, Melih Anık gibi "düşünür"lere ihtiyacı olduğu kanısındayım. "Üreten sanatçı olur, üretemeyen eleştirmen" gibi bir genelleme yapmaktan nefret ederim. "Beni eleştirebilmek için, benden daha iyisini yapman gerekir." yada "Beni eleştirebilmek için benimle aynı konumda olman gerekir." gibi sözler işitip, dumura uğradığım zamanlar oldu. Eleştiren kişiye "Daha iyisini sen yap, görelim." minvalindeki sözler sarf eden kişilerden, radyoda dinlediği şarkıyı beğenmedikleri zaman, gidip, albüm çıkarmalarını beklemişimdir hep. Böyle bir "kısır döngü"nün ilerlediği eleştiri olayının, diğer her alanda da olduğu gibi, sanata da bulaşması içler acısı. Sanatın, gerçek anlamda sanat olabilmesi için, eleştirmenlere değil düşünürlere ihtiyaç vardır…


Üstün Akmen yine tiyatro sanatını anlamadan konuşmayı sürdürüyor:


"Hiç kuşkum yok ki, tiyatro eleştirmenliği toplumsal bir kurum. Eleştiri, tiyatronun gelişmesine katkı sağlıyor, 'geçmişi bugüne bağlıyor', bugünü gelecek açısından değerlendiriyor. Yeni yöntemleri, yeni arayışları, yepyeni kuramları, taze biçemleri eleştirse bile yaygınlaştırıyor ya da yaygınlaşmasına katkı sağlıyor.


Oysa bilinen bir gerçek var, o da günümüzde, eleştirel düşüncenin ülkemizde yeterince gelişmemiş olması eleştiri anlayışının da gelişmesini engellemekte."


"Engin Alkan beni korkuttu… Çekiliyorum…" başlıklı Üstün Akmen yazısını okumak için lütfen tıklayınız:

http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=168

Dev yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy ise haklı olarak diyor ki:


"Bir sanat yapıtını sözle açıklama ya da yorumlama, bir tek şeyi kanıtlar, o da o yorumlamayı yapana sanatın bulaşmadığını, daha doğrusu bu kişinin sanata kapılmaya yetenekli olmadığını kanıtlar. Biliyorum, şimdi söyleyeceğim söz epey şaşırtıcı gelecek ama şu bir gerçektir ki, eleştirmenler her zaman sanata kapılma yetenekleri en az olan insanlardır. Çoğu, kalemini kullanırken gözü pektir, ataktır; hemen hepsi akıllıdır, iyi eğitim almışlardır; gel gelelim sanata kapılma yetenekleri doğal değildir ya da körelmiş, dumura uğramıştır. O bakımdan da bu insanlar yazıp çizdikleriyle, kendilerini okuyan, izleyen, kendilerine inanan insanların beğenilerini iğdiş etmişlerdir ve etmeyi sürdürmektedirler. (…)


(...) İkinci etken, son zamanlarda tanık olmaya başladığımız sanat eleştirisi, yani herkesçe değil, asıl önemlisi de sıradan insanlar tarafından değil, bilginler, yani pek doğal olmayan ve kendilerine güvenleri tam kişiler tarafından yapılan sanat değerlendirmesi.


Bir arkadaşım eleştirmenlerin sanatçılara karşı tavırlarını değerlendirirken, şakayla karışık, 'Eleştirmenler, akıllılar üzerine değerlendirmelerde bulunan ahmaklardır.' demişti. Her ne kadar tek yanlı, eksik, kaba gibiyse de, bu saptamanın hem belli ölçüde gerçek payı içerdiği, hem de eleştirmenlerin sanat yapıtları üzerine yaptıkları sözüm ona açıklamalardan çok daha adil bir yargı olduğu yadsınamaz.


'Eleştirmenler açıklarlar.' İyi de, ne açıklarlar?


Sanatçı eğer gerçek bir sanatçıysa ve yaratma sürecindeki duygusunu yapıtına yansıtmış, bu yolla da duygusunu öbür insanlara geçirmeyi başarmışsa, burada kim, neyi açıklayacaktır?"


"SANAT NEDİR?" Çeviren: Mazlum Beyhan

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 1. BASKI: Eylül 2007

Değerli okuyucular benim büyük sözler etmeme hiç gerek yok. Zâten ben kendimi büyük göstermeye çalışırsam Tolstoy'a değil, Üstün Akmen'e benzerim. Dünya edebiyat devi Lev Tolstoy'un ne kadar alçak gönüllü bir insan olduğunu anlamak için herhangi bir romanını okumanız yeterlidir. Üstün Akmen'in de ne denli sanat yoksunu biri olduğunu anlamak için âdeta okunmamak adına yayınlanan Evrensel Gazetesi'ndeki anlamsız ve gereksiz "hakaret" içerikli yazılarından herhangi birini okuyabilirsiniz!